Altınoluk Dergisinin konuları çok güzel oluyor. Sevdiğim bir dergi. Buradan arşive ulaşabilirsiniz. Alttaki yazıyıda Ahmet Taşgetiren yazmış. Seçilen konu çok önemli.
Ömür boyu çalıştınız ve her gün 24 altın koydunuz bir küpün içine... Bitti ömrünüz ve altınların sayım zamanı geldi.
İşinin ehli bir sarraf, tek tek aldı biriktirdiğiniz altınları ve
saymaya başladı. Tek tek alıyor ve mihenk taşına vuruyordu altınları. O
da ne? Mihenk taşına vurduğu altınlara şaşkın şaşkın bakmaya başladı
birden. “Bunun ayarı düşük” dedi birisi için. Sonra öbürü, sonra öbürü
için aynı şeyleri söyledi peşpeşe...
Olan biteni seyrediyor ve şaşkınlıktan gözleriniz faltaşı gibi
açılıyordu. Nasıl olurdu, onların her birini 24 ayar sayılsın diye
biriktirmiştiniz. Altınlar, sayıldı, sayıldı, sayıldı... Sonunda....
Acaba 24 ayar diye biriktirdiklerimizin ayarı nasıl çıktı? Altın
oranı ne, bakır oranı ne, demir oranı ne ve en kötüsü cüruf oranı ne?
Bir ömrü fireden ibaret olanın, ya da ölçme- değerlendirme safhasında
netleri sıfır çekenin karşı karşıya bulunduğu hüsranı düşünün.
Hiçbirimiz, böyle bir hikayemiz olsun istemeyiz. Bu hüsrandır.
Hele bu hikaye, bizim ahirete götürdüğümüz amel defterini anlatıyor,
ayarı düşük altınlar da, bizim günün 24 saatinde yapıp ettiklerimizin
kalitesini gösteriyorsa, vay halimize...
Devamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder